25 Mart 2008 Salı

guvercin - akm

bak şimdi huta
eulerde yukarda u v yada w sabitken aşağıda x y z t diye gidiyo
eulerin parametreleri u v w
lagrangeın x y z
bunları ne yarın ne soraki vizede ne finalde hiçbir zaman unutmak istemiyorum huta bunu böyle bilesin ve düşünüp ibret alasın gamzi sözüyle

kısaltılıp üç harfe indirgenen derslerle aram hiç iyi diil huta

guvercin yazmışım hep öyle mi yapıyom ben

20 Mart 2008 Perşembe

hu ta

Çook uzun zamandan sonra yine seninleyim hutacım.Sen de benim gibi görünürde hiç değişmemişsin.Ama eminim biraz kırgınlık bi sıkıntı bi bulantı yaşıyosundur.Bende kısa bir süre yaşadım bunları.Çok şey yapasım var ama ben fikir adamıyım uygulama kısmi ilgi alanım dışında kalıyo biraz.Mileeen de dedii gibi bişeyler yapmazsan içinde patlıyo hevesin.
Geçen gün banyoda aklıma bişey geldi( son zamanlarda genellikle banyoda bişeyler gelio aklıma) Altıncı hisden bir sahne.. Okadar hoşuma gitmişki beynimin bi köşesine özenle saklamışım.Her çok sevdiim ve değer verdiğim şey gibi bi süre kullanmaktan kaçınmışım.Ama bu boşluk anımda kullanmaya karar verdim.Ayy amma uzattım canım.Kendimi bulduğum sahnede... hayranı olduğum çocuk malum başrol oyuncusu okuldan gelir ve annesi onu karşılar.okulun bugün nasıl geçtiğini ve neler yaptığını sorar gayet hüzünlü ve yaşından büyük olgunlukta gözüken çocuğa.Çocuk bi süre sessiz kalır.Çünkü anlatılacak pek işey yoktur.Bunun üzerine anne anlatmaya başlar.Mesela ben bu gün bir piyango bileti aldım ve büyük ikramiyeyi kazandım daha sonra embesil patronuma giderek istifa ettim ve bütün gün istediğim kadar gezdim ve dondurma yedim der.Oyunu anlayan çocuk başlar anlatmaya....
işte gerçekten ihtiyacım olan şey dedim.(Sanırım biraz yüksek sesle söylemişim zeynep bişey istedim sanmış) Ve ömrüm boyunca neden günlük tutamadığımı anladım asla yazmak istediklerimi yaşamadım tam anlamıyla ben deee yaşmak istediklerimi yaşamış gibi yazmaya karar verdim.Hem bu beni büyük beklentilerden kurtarıcak hem de en güzel beklentileri gerçek yapıcak.Veeeee tabiki günlüğümü huta ya yazmaya karar verdim:)
şimdilik bu kadar dedim ya fikir adamıyım diye.Yakında başlıcaam:))

guvercin

blogcum sana köle kampından seslenmekteyim

dün ice bana anorganik dersinden sıkılıp bu sınıfta 80 florasan var didi ben o anda termoda dövüle dövüle kimya öğrenimi görüyodum - öğrencinin kafasına kafasına bastırma yöntemiyle eğitimi deniyolar - (ki eğitim şart dimi) ben de bu sınıfta yaklaşık yüz köle var didim ona

gülüzerdik isimli kız çocuğu şu an derste o diil de pazartesi sekiz buçuğa kadar sürdü dersi oysa o geceyarısı gelirim heral şimdi derse giriyoruz dediydi bana saat yedide:D

dün gece eğer vaktim olsaydı köle kampının göbeğinden seslenicektim sana yurttan bi ses olarak ama kısmet bu işler dimi ya dimi ya

bi de şu an öğrendiğime göre na2co3e fenolftaleyn katarsak nahco3 metil oranj da katarsak naclye kadar gidiyo. baştan metil oranj katarsak sonuna kadar gider kısaca

artık unutmıcam bunu bu platformdan paylaştığıma göre

oralarda silinicek bi yer varsa gelir onuda hallediveririz iki dakkalık iş hutacım (bebe burda onuda yanlış yazılmış de ayrı yazılmalı)

öptüm canım

4 Mart 2008 Salı

guvercin

fikrinizi soran mı oldu lan diyip güldüm özür diliyorum sayın hutalar hayır benim gibi hipopotamın önde gidenine (evet genelde sürünün önünde ben gidiyorum su sıcakmı bakıyorum) bakmayın yazın okuyalım merak ederim ben

huta dediin düşünmez huta dediin sık sık acıkır huta dediin aslında derse verilen beş dakikacık arada gidip hocanın olduğu tuvaletin kapısını açmayı becermese iyi olur ama elden ne gelir böyle şeyler oluyo huta dediin atar tutar huta dediin şöyledir böyledir cart curt

huta dediin vizeödevvize vizevizeödev ödevödevvize ödevödevödevödevödevödev


bide
gülüüüüüüüüüüz o tatlıdan yiyin emi çok dayanmazmış ooo yeni örendim

not: aklıma gelmişken önde önünde genelde ve aslındadaki deler birlikte yazılır bebebebebebebe

3 Mart 2008 Pazartesi

burak tan huta ya ,yorum bekliyoruz :):)

Compassion in the jungle, compassion in your hands..
Bazen, denir ki birinin gitmesine izin vermek, çıkıp gitmesine hayatınızdan, aslında kendini özgür bırakmaktır. Sevmediğin kişiyi senin zihninde tutan o bağlar o hayatını yaşadıkça seni de onunla beraber sürükler, uzaklara götürür, hiç bilmediğin diyarlara, zaten auraları uyuşmayan iki ayrı insanın birbirleriyle bağlantıları olmasa asla gitmeyecekleri kabuslara sürükler onları. Kişinin bütün gücüyle de denese kendisine yaşatamayacağı can acısını yaşatır peşine takıldığı kişi, yine de bırakmak o kadar zordur ki bırakana kadar insanlar ya intihar ederler, ya mahvederler hayatlarını, ya da eninde sonunda koşturan atın yularını bıraktıklarında yerlerde sürüklenmekten paramparça olmuşlardır, bir el kalmıştır geriye hala sımsıkı yuları tutan, geriye kalan kişilik, benlik, özsaygı, gurur, yaşam sevinci, onur gibi kavramlar yerdeki cam kırıklarına, çöp tenekelerine, araba lastiklerine kurban gitmiştir. Bırakmak zordur ki o kadar, bilinçaltımız maskeler yüzlerce defa, en zekiler, en gözü açıklar bile kanar onun pırıltılı rüyasına. Kimilerimiz bırakmamayı şövalyelik, onur, haysiyet gibi kavramlara itelelerler, onlarla bir görünür bırakamamak, ¨courtly love¨, bir nevi. Kimilerimiz ise hayali öykülerin kahramanlarında kendini ve sevdiğini bulur, o başkasını sevse de ¨seviyorum¨ demeyi erdem sayar, gururunu kırar, kutsal bir yolda hacı olarak görür kendini, ¨aşk¨’ın gücüne karşı duramaz, durmamalı der ölümlüler, neyiz ki biz karşısında Venüs’ün? Ama unutulmamalıdır ki Venüs’ü yaratanlar da insanlardır, ve insanın yarattığını yine insan yıkar. Kimilerimiz ¨ya benimsin, ya toprağın!¨ der, intikam ister bütün ruhuyla, intikam yakıcıdır, yutması zordur, soğuktur çünkü ama ondan da kötüsü insanın kendini intikam isteyebilecek kadar kötü biri olarak görmeye alışması daha da zordur. Ama nedir, intikam iyidir, tatmin eder, yapılması gereken ama yapılmayandır. Sonunda kendinizi intikam istediğiniz için kirlenmiş, ama yine de bıçağı eline alamayacak kadar iyi bir insan olarak bulursunuz evinizde, odanızda. Eh, Cesur Yeni Dünya. Bazılarımız da -ki onlar en kötüleridir- bir köşeye geçip ağlamak ister, amaçsız, sonuçsuz. Yaşam fazla gelir onlar kadar eksik insanlara, nedir ki onlar, insanlar’ın karşısında? Dünya karşıdır onlara aslında. ¨Kimse umursamıyor¨ derler, farketmezler ki içlerindekileri bilmeye muktedir değildir kimse, eğer dil lâl olmuşsa, kimse bakmaz gözlere, bilmezler. başkalarından beklerler anlaşılmayı o da bir türlü gelmez.. Nitekim nedenler farklı, sonuç aynıdır, derler ya, yağacak yağmuru durdurmaya muktedir kimse yoktur cihanda. Doğaya karşı gelinmez, kızlar her zaman ¨kız¨dır, erkekler her zaman ¨erkek¨. Ne gerek ki durdurmaya zaten, herkese hakettiğini verir doğa ana, haketmediğini elinde tutana hoş gözle bakmaz, çizer cetvelle üzerini keser yaşam düğümünü o ilişkinin. Doğaldır, bir çok insan vardır, bu sınıflara girer, ve daha da fazlası vardır, benim naçizane öngörümün ötesindedirler, onlar için konuşmaya ne dilim yeter, ne kalbim taşır. Bazılarımız bunlardan hiçbiri, bazılarımız hepsi birdendir. Ve, gitmesi gerekenin gitmesine izin vermek, kendini özgür bırakmaktır.

olay budur en hakiki öz hu ta

beklentisiz sevmeyi denediniz mi?
hiç beklentisiz sevdiniz mi?
yani "bugün telefon etmedi" demeden, "şu an nerede acaba?"
diye kendi kendinizi yemeden, "yaş günümü hatırlayacak mı
acaba?" diye bir beklenti içine girmeden...
sevdiniz mi hiç?
onun, size ait bir mal olmadığını kabul edip ,
onu özgür yaşamı ile sevmeyi denediniz mi?
yanındaki erkek arkadaşına aldırmamayı öğrenip
ama aldırmıyormuş gibi yapmadan, gerçekten aldırmadan,
"bitecekse biter , bunu ben değiştiremem, beni sevmeyi
bırakmasını değiştiremeyeceğim gibi" diye düşünüp.
onu yersiz kıskançlıklara boğmaktan ve
kendinizi yıpratmaktan vazgeçebildiniz mi hiç?
hiç beklemeden çalan bir kapıda,
onu karşınız da görmek ne güzeldir bilir misiniz?
beklemediğiniz bir anda hediye almak en sevdiğinizden...
ve beklemeden gelen bir "seni seviyorum" mesajının
tadına varabildiniz mi hiç?
siz istediğiniz için değil, o istiyor diye yapıldı mı tüm bunlar?
ve beklentisiz sevmenin tadına bakabildiniz mi hiç?
"bugün beni hatırlamadı" yerine "hiç beklemiyordum,
senin geleceğini" diyebilmek ne güzeldir oysa...
onu boğmadan, kendinizi boğmadan sevebilmek
ne güzeldir... sahiplenme duygusundan uzak,
sevmenin, sevilmenin tadına varabildiniz mi hiç?
yapılmamış davranışlar, söylenmemiş sevgi sözcükleri ile
kendi kendinizi aşk çıkmazında kaybedeceğinize,
hiç beklenmeyen bir demet çiçekle mutlu oldunuz mu?
beklentisiz sevin...
ben, beklentisiz seviyorum...
"niye aranmadım" diye düşünüp kendini kendinizi
yiyeceğinize, hiç beklenmedik bir "seni özledim"
mesajı ile aşkı yakalayın..
beklentisiz sevin...
ben, beklentisiz seviyorum...
o, sizin sevgiliniz oldu için değil.
ona tapulu malınız gibi, çantanız, arabanız gibi
davranma hakkınız olduğunu düşünmeden.
onu sevdiğiniz, onun da sizi sevdiği için sevin...
sevgiye karışan "beklenti" denen illeti
hemen silin aşkın ak sayfalarından...
göreceksiniz ki, o zaman aşk, başka bir güzel...
göreceksiniz ki, o zaman sevgili, daha bir romantik...
göreceksiniz ki, o zaman sevmek ve sevilmenin
damaklarda bıraktığı tat, yıllanmış şarap gibi, beklenti
zehrine karışmadan bir başka döndürüyor insanın başını..
ben, beklentisiz seviyorum...
onun nerede olduğunu merak etmiyorum...
"beni bugün neden aramadı" diye
geçirmiyorum içimden, aramadığı zamanlarda...
geleceğe dair hayallerim de yok zaten...
ben, sevgiyi yaşıyorum...
onun yanımda olduğu anlar o kadar değerli,
o kadar kıymetli ki... gerçekleşmemiş ve
gerçekleşmeyecek beklentilerle mahvetmiyoruz o anları...
beklentisiz seviyoruz...
sevdiğimiz için seviyoruz...
hayalsiz, geleceksiz, beklentisiz... anlık seviyoruz...deneyin... beklentisiz, sevmeyi deneyin bir gün...
beklentilerle boğduğunuz aşklarınıza acıyacaksınız...